BAK
Birincil gözden gözlemlenmiş, şahsımca "Toplum" denilen oluşumu "Trakya Üniversitesi'nin yayınlanan Gündöndü Dergisi'nde" yorumladığım bir yazımı paylaşmak istiyorum sizle. Keyifli okumalar.

Herkesin kendi hayatından mesul olduğu bir yaşamda, müşkülpesentlik yapmanın sırası değildi. İnsanlar hareket halinde varlıklardı ve ''yerinde duran zavallıları'' geçip gidiyorlardı. Bu da insanlığın bencilliği idi. Sırf zaman kaybetmemek için elini tutmuyorlardı. Oysa zaman sınırsızdı. Kendi yarışlarında kendilerine kaybetmişlerdi. O zavallılarda etrafına bakmayı öğrenmişlerdi. Tek dilekleri beni birileri görsün diye umut eden bu zavallıların sadece bakmakla bile mutlu olmayı öğrenmeleri gerekliydi zaten. Öbür türlü bir hayat düşünülemezdi. Siz durmayı öğrenemediniz. Bir kere bile başınızı göğe kaldırmadınız. Yıldızları, olağan bir şey imiş gibi görmezden geldiniz. Siz, kendinize zarar verecek küçük dünyalar yarattınız ve insanlığınızı o dünyalarda kaybettiniz.En sonunda ''Şunu yapabilecek zamanım olsaydı! Ah keşke şunu yapabilseydim!'' diyerek haykırdı pişmanlığınız. Fakat iş işten geçmişti. Ruhunuzu kurtaracak tek gerçek ölüm iken, onu da inkar ettiniz. İnsanların kalplerini farkında olmadan kırdı açgözlülüğünüz. Kendinizi o kadar çok sevdiniz ki, bir başkasına verecek sevginizde kalmamıştı artık. Oysa sadece bir an durup bakmak yeterliydi. Bir kelimeyle dünyalar yaratıp, bir kelimeyle dünyaları bile yok edebilirdiniz. Ama bunun yerine yarattığınız yalanlara (dünyalarınıza) o kadar inandınız ki kör olmuştu duyularınız. Sonra ise kendinize toplum ismini verdiniz. Monotonlaşmış dünyalarınıza başkalarını da çektiniz. Bunu gören "durağan" insanlar sizden olmak istemediler. Çoğunluk olduğunuz için onları dışladınız. Sormak gerek size. Monotonluğun grisinde yaşayıpta mutlu olduğunuzu mu sanıyorsunuz? Siz kendinizi kandırırken ben ağaçları, bulutları, nostaljik hissettiren yıldızları, kaldırımda açan çiçeği, denizi, doğayı, havayı gözlemliyordum. Bunları yapabildiysem durağan olduğumdandır. Kendinize o kadar bağlanmışsınız ki yalnız kalmaya korkar olmuş bilinciniz. Oysa insan yalnız kalmadan nasıl kendini tanır ve sevebilir? Etrafında ki güzellikleri nasıl görebilir? Yalnız kalmaktan korktuğunuz için bu samimiyetsiz tavırlarınız. Çünkü neyin gerçek neyin sahte olduğunu ayırt bile edemiyordunuz. Diyeceğim o ki sizleri gördükçe derin bir hüzün kaplıyor içimi. Charles Bukowski'nin dediği gibi: "Sahte kahkahalar, sıradışı böğürmeler ve iyi kusmalar."
Yazar: Doğuş Doğukan SEZER
14.Sayfa
Okumak isterseniz "Gündöndü Dergisi'nin" bağlantısını aşağıya bırakıyorum.